23 Mayıs 2009 Cumartesi

RUH TUFANI

Usulca gözlerimi açtım sabaha. Annemin belli belirsiz sesleri belli ki beni arıyordu. Kapı aralandı, ses yaklaştı iyiden iyiye. Sonra uyku mahmurluğundan kurtulmaya çabalayan gözlerim, gözlerini gördü dünyanın en nadide insanının. Kalk artık der gibi bakan gözlerinde inceden ve derinden bir keder fırtınası kopuyordu. Belli ki gene çok kere uyanıyorum tekrar yatağıma, yastığıma sevişir gibi sarılmıştım. Yavaşça doğruldum yatağımda. Gözlerimi açtığımı gördüğünde hiç konuşmadı önceleri biraz bakıştık iki sevgili gibi. Hasret giderir gibi bakıştık. Akşamdan sabaha özlediğimi fark ettim onu. Her gün biraz daha keder yükleniyor gibi geliyordu hep bana. Ama o hep fark ettirmemek için var gücüyle gayret gösteriyordu. "çay hazır." dedi derin ve anlamsız sessizliği bozarak.
- Kalk yoksa okula geç kalacaksın!

Yatağımdan çıkıp ağır adımlarla lavaboya doğru yollandım. Gözlerimdeki mahmurluğu ve yorgunluğu alsın diye soğuk suyla yüzümü yıkadım. Her zamankinden daha çok su kullandım bu sefer. Sanırım gece içtiğim rakının etkisi, hala başımda eğreti sancılara sebep oluyordu. Soğuk su biraz kendime getirdikten sonra, yüzümü kurulayıp kalp çekim kuvvetinin etkisiyle yavaşça mutfağa girdim ve yerime oturdum. Annem tam karşımda yorgun, bitkin bana bakıyordu. Bu kadına zulmetme hakkını nerden buluyorum diye acıdım kendime. İnsanlıktan ne kadar az nasiplendiğimi gözden geçirmeye başladım. Ben kendi alemimde hesaba çekerken kendimi annem de kendince başka şeylerin hesabını yapıyordu belli ki. 3 - 5 dakika böylece ve sessizce oturduktan sonra yavaşça doğrulup çaydanlığın altını kıstıktan sonra çaylarımızı doldurdum. Tekrar masaya dönüp çatalımı kaşığımı alıp istem dışı da olsa bir şeyler yedim. O gün sınıf arkadaşlarımla kahvaltı yapacağımdan annemin haberi yoktu. Zaten olsa kahvaltıya o kadar para verilir mi diye beni azarlardı biliyorum. Hele ki bunu benim organize ettiğimi duysa bir ay kurtulamazdım dilinden. Sessizce bir şeyler atıştırıp biraz masum biraz da söylenmesi gereken bir yalan bularak fısıldadım. Ve üstümü giyip çıktım evden...


Sokağın sonuna yaklaşırken aklıma her zaman beni yolun sonuna kadar izleyen birinin olduğu geldi. Usulca geri döndüm, gene göz göze geldik. Bana bakıyordu, beni herkesten her şeyden koruyan, seven ve düşünen annem... Ne kadar şanslıyım diye iç geçiriyor bir yandan da yoluma devam etmek için yönümü gideceğim yöne dönüyordum. Hızlı adımlarla durağa doğru yanaştım. Durağa otobüsümün benden önce geldiğini ve kalkmak üzere olduğunu fark ettim. Koşar adım devam ettim, akbilimi çıkarıp dokundurduktan sonra vazifesini yerine getiren bir kamu görevlisi edasıyla böbürlenerek ayakta yerimi aldım. Vakit erken olduğundan otobüs halen kalabalıktı. Birkaç göze baktım yol boyunca, annemin gözlerine benzettiklerimde annemin gözlerinde gördüğümü aradım belki. İneceğim yere tam istediğim zamanda varmıştım. Geç kalmayı ve erkenden gitmeyi sevmeyen biri olarak muzur bir gülümse yapıştırıp yüzüme okulun giriş kapısından geçtim. Arka kapıda buluşacağımız arkadaşlardan hangileri gelmiştir merakı içinde arka kapıdan çıkıp girişe ulaştım. O ara kulağıma çoktandır duymadığım bir müziğin tınıları geldi. Bu şarkıyı bir zamanlar ne kadar çok sevdiğimi ve ne kadar çok dinlediğimi anımsadım. Sonra yavaşça girişteki arkadaşlarıma selam verip oturacak bir yerler bakındıktan sonra uygun bir köşede bağımsız çaresizlik duygumla gelecek olanları beklemenin mantığını bekleyenlere anlatmaya çalıştım.

- Zira beklemek zor iştir bilirsiniz!

Beklediğimden daha az olan katılım beni gideceğimiz ve belli bir kişi sayısı bildirdiğim yerde Zor durumda bırakır endişelerini sırtıma, gelen dostlarımı da yanıma alıp yola koyuldum. Sultanahmet Camii'nin önünden geçerken hemen yanımda duran güzelliğin daha önce de farkına varmış olmanın burukluğunu hissettim. Birilerinin farkına varmak bazen zor bazen kolay bir eylem olarak değerlendirilebilir. Değer yargıları, yaşam biçimi, insaniyet derecesi insanın etrafındaki çiçeklerin kokularından haberdar olmasını etkiliyor kanaatimce. Daha önce de betimlediğim bazı şeylerin şimdi apaçık gerçeklikler haline dönüşmesi beni abartısız bir sevinç sersemliği içine sokmuş olsa da, gözlerimin baktığı gözlerde annemin gözlerini görmüş olmak ve daha da güzeli o gözlerde kendimi görmek bedenimi sarstı biraz. Kahvaltı sırasında çayımı yudumlarken kafamı çevirdiğimde bana bakan gözlerinle karşılaştığımda sana aşığım demeden günü bitirme ihtimalimin yüksek olmasının üzüntüsünü çekmemek için "ben de…" gibi bir bakış aradım.


Bugüne dair her şeyin bir yalan olduğunu ve hatırladığım tek şeyin iki gözün bana bakarken hissettirdiklerinin kıyaslamasını yaparken, ayrım yapmak isterim.

Bir yanda beni en çok seven ve benim en çok sevdiğim.
Diğer yanda benim en çok sevmek istediğim ve en çok sevilmek istediğim.

İnsanın seçme özgürlüğü olmadan belirli seçenekler arasında dolandırılması, zihnini, aklını ve kalbini köreltiyor sanırım...

Bugün seni gördüğümden beri, bugün gözlerimizin birbirine "ne oldu?" sorusunu sorduğundan beri; senin benim olma ihtimalini düşündükçe ruhumda bir tufan kopuyor. Her şeyi herkesi yok edecek, hayata yeni bir biçim, anlam ve derinlik katacak bir tufan.
Bir gemi yapıyorum aşkım, nereye gideceği belli olmayan, dümeni olmayan bir gemi.

Bilinmezliğe gidiyorum, eşlik etmek ister misin?