18 Ekim 2010 Pazartesi

Bunun anlamı ne?

gördüğüm en güzel rüya
mutluluğum anahtarının sahibi
gönlümü çalan güzel şey
yırtık pırtık ruhumun ilacı
yokluğunda kaybolduğum
balım...

yoksan varolamam!

geceler uzun ve yalnız
yoksun sabaha kadar
düşümde bile hep sen varsın
bunun anlamı nedir?

5 Ekim 2010 Salı

Bekle-me!

Kalbinin derinlerinde kuytu,
Tenha bir yerde
Tek başıma bekleyeceğim seni,
Belirsiz bir zaman..
Belki yeteri kadar erken
Hatırlayıp bulabilirsen beni,
kaldığımız yerden devam edebiliriz
bizi öldüren aşkımıza..

29 Eylül 2010 Çarşamba

Sana

sana her bakışımda
gözyaşlarımdaki gökkuşağının
en güzel rengi sen oluyorsun
ve ben çaresizce
parmaklarından dökülen harflerin
sihirli bir cümleyi
kurmasını bekliyorum
..

yok

bir kere daha dizlerine yatıp ellerimi avuçlarına bırakıp gözlerine bakıp senin bana baktığından emin olduğumda huzurla gözlerimi kapatıp hayatımın geri kalanında seninle yaşanan bir hayatın hayallerine dalmak için bütün ömrümü feda edebilirim...

28 Eylül 2010 Salı

maybe...

ne evet
ne de hayır
belkilerin çalkantılı yaşamında
sürüklenirken bizler
acı çekişlerimizi zevkle
kibirle ve büyük bir memnuniyet içinde izleyen
siz
sevgisiz seyirciler
sevgiye aç yardıma muhtaç varlıklar
çobana ihtiyaç duyan umarsızlık sürüsü
hep sizin yüzünüzden çektiklerimiz
umursamaz tavırları omuzlayıp
kalbimizin taa derinlerine koyanlar
damarlarımıza saygısızlık ve öfke
sabırsızlık ve nefret enjekte edenler
ayaklarımıza bağ,yemeklerimizde fazla yağ olanlar
bize fazlalıktan başka bir şey olmayan
asalak tavırlı, kaçak dövüşçüler
bugün sizin gününüz de
ama bitti...

5 Eylül 2010 Pazar

İstemiyorum artık

İstemiyorum artık
Hiçbir şey istemiyorum
Vazgeçtim
Bana verilecek olanlar
Benden daha kötü durumda olanlara ...
...Ve ben geçtim artık...
Daha umursamaz daha yüzsüz bir tavrı
Yerleştireceğim bu memnuniyetsz yüzüme
Acımayacağım...
Zira acıya acıya acınacak duruma düştüm..
Hoşgörmeyeceğim kimseyi
Ve tavırları, söylemleri
Affetmeyeceğim...
Kimseyi ve o kimselerin yaptıklarını
Ve umut beslemeyi bırakacağım
Bir ömür nadasa bıraktığım vücudumda
Kalbimi taşlaştıranlara inat
Her fırsatta kafalarına vuracağım taşları..
Kıracağım camdan kalplerini
Ve kan dökeceğim, umurumda olmayacak
Ölenler acı çekenler
Düşkün gördüğümde ağlamayacağım
Gözlerimde her daim hazır bulunan gölcükleri
Sıcak bir yaz mevsiminde kurutacağım...
Ve herkesin köküne kibrit suyu döküp yakacağım..
Özlemeyeceğim kimseyi....
Ve asla affetmeyeceğim beni bu hale getirenleri
"Kaybedilmiş her savaş
Kazanılmış bir mağlubiyettir" demeyeceğim..
Ve artık savaş meydanın da
Ordumun başında olmayacağım
Basit bir asker gibi görünüp
Sadece verilen görevi yerine getireceğim
Kimseye özelmiş gibi davranmayacağım
Özellikle özel olan insanları
Aşağılayıp ayaklarımın altında ezeceğim
Üzeceğim herkesi, seveni, sevmeyeni
İçimdeki çoşkuyu, çoşkun akan
Bir sele kaptıracağım tez zamanda
yanardağlardan daha kuvvetli olan sevgimi
yoksayacağım...
İnsanların yüreklerine korku salacağım
Depremler yaratacağım beyinlerinde
Allak bullak olacaklar
Dağılacaklar, yıkılacaklar, yalnız kalacaklar
Telafisi imkansız çizikler atacağım vücutlarına
Her aynaya baktıklarında beni hatırlayacaklar
Ellerim dokunduğu her yere
Buz gibi bir hava estirecek
Donacaklar yaz sıcağında çaresizce avuçlarımda
Ve muhtaç olacaklar sevgime, hoşgörüme
Ama ben, kaybedilmiş bir çaresizlikle
Affetmeyeceğim kimseyi...

29 Ağustos 2010 Pazar

Zaman Zaman

Yavaş yavaş adımladım yolları
Zamanın içinden geçtim
Zamanın süzgecinden geçtim
İnce ince işledim kendimi
Zaman da benden geçtim
Bedenim yaşlanırken zamanla
Ruhum biriktirdi her şeyi kasamda
Yapıştım yakasına terk edenlerin
Zamanla benden geçenlerin
Zamanla unuttuklarımı hatırladım
Zaman zaman üzüldüm bile.


Bir zaman geldi bir zaman
Birçok zaman geçmişti üzerinden
Birçok şey unutulmaya bırakılmıştı
Bırakılmaya mecbur kalmıştık
Bir zaman sonra bir şeyleri
Zamana bırakmayı öğrendik.

05.04.2009 / 00:59

Ağlama

Seninle ben bir dört duvar
Neden açılmaz kapılar
Ağlamaz mı hiç duvarlar
Biz topraktan doğmadık mı?


Bu da gelir
Bu da geçer
Ağlama gözlerim ağlama.


Senelerim boşa geçti
Ömür hep böylemi bitti
Sana ağıt yakan dilim
Neden gitme diyemedi.

Bu da gelir
Bu da geçer
Ağlama gözlerim ağlama.


Söz : Eyüp ulugöl
Müzik : Göksel Baktagir

Zaman dedikleri şey

Zaman dedikleri şey
Bir kaç rakamdan başka bir şey değil
Tabiki bu rakamları saymıyorsanız
Evet evet saymamalısınız.
Siz saydıkça zaman ilerliyor, büyüyor
Ama ömrünüz kısalıyor mütemadiyen
Ümitleriniz azalıyor, sevginiz azalıyor
Ve zamanla kendinize kalıyorsunuz
Kendiniz yetmiyorsunuz kendinize
Bunun farkına varmak çok zor değil
Lakin bu keşmekeşten yara almadan kurtlmak
İşte o çok zor, bilesin
Şimdi sözleri kelimeleri uzatmanın alemi yok
Sende farkındasın çoktandır yazmadım diye
İçimde bir yerlerde bir birikinti konisi
Ya da deve kazanında birikmiş binlerce
Yüzbinlerce gözyaşı suluyor bedenimi
Gözlerimde çaresizliğin, senin resmin var
Arkamda kendimi sağlama almak için
Sırtımı dayadığım duvar
Uzak bir yerleri seçiyorum, olmuyor
Yakın, beni kabul etmiyor
Evim, beni rahat bırakmıyor
Kalbim, beklediğini bekleyemiyor
ve sen, gelmiyorsun artık.
Ne demiştik? Zaman mıydı?

Geçiyor geçmesine
Lakin gel de nasıl geçtiğini
Bir de bana sor?
Sensiz beklemek ne kadar zor
Bekletme artık gel ya hu!

24 Şubat 2010 Çarşamba

Parmaklıklar ardında....

Sokağın köşesinden emin adımlarla döndüm. Yaptığım hareketin nelere sebep olacağından habersizce, eceline susamış bir sokak köpeği edasıyla onun bulunduğu kahveye doğru ilerledim. Kahvenin kapısında Kemal abi sigara yasağını çıkaranlara ağır hakaretler savunarak muhtemelen az önce makineden düşürdüğü sigarasını, uzun iç çekişlerle yudumluyordu. Beni gördüğünde gözleri fal taşı gibi açıldı, falımda ölüm vardı. Daha 2 nefes bile zar zor çekilen sigarayı yere atıp hızla içeri daldı. Saniyeler içinde bir feryat figan koptu içerde. Kahve ahalisi kapının önüne çıkmış, beni içeri almamaya uğraşırken terbiyesizler korosunun assolisti arka kapıdan kaçmaya çalışıyordu. Kıvrak bir hareketle kahvenin kapısına yığılan ve beni tutan adamlardan sıyrılıp, sokağın köşesinden, arka sokağa dolanıp kaçağın önünü kestim. Artık kaçacak yeri olmadığını ve ecelden kaçılmayacağını anlayan bu kişiliksiz insan donakaldı karşımda ve kaderine razı olur gibi dizlerinin üzerine çöktü. Her şeye razıymış gibi usulca kafasını kaldırdı ve bana baktı.

İnsan celladına, ölüme neden son kez bakma arzusu duyar ki. Azrail vakti gelince gelirmiş ya! Azrail’e ölüm davetiyesi yollayanlar, onlar ne halt ediyorlar? Onların vaktini kim getirmiş?

Belimden silahımı çektim ve binlerce yıldır sevdiği insana bir gül veriyormuşçasına
Mermiyi namluya yerleştirdim. O kadar mutlu olmuştu ki silahım, uzun zamandır görmediği ve özlediği sevdiğine sarılır gibi sarıldı mermiye. Sımsıkı kavradı sonra. Ve yeni bir hasret için vedalaştılar. O terbiyesiz ise karşımda çaresizce bana bakıyor ve af dileniyordu. Peki ya o hiç affetmiş miydi? Aman dileyene kıyan o değil miydi?

………………………………………………………………………………………………………………………………………….

2 hafta öncesi canlandı gözümde. O kadar terbiyesiz bir insandı ki karşımda yere çökmüş bekleyen, 2 hafta önce tam 2 hafta önce bu saatte 14 yaşındaki bir kız çocuğuna zorla yaptırmıştı. Ve bunu gören sadece bendim, görmez olaydım. Engel olamamıştım, geç kalmıştım biraz da. Bu terbiyesizin zorla yaptırmak istediğini kız yapmak istememiş ama zorlamıştı adam ve genç kız yapmak zorunda kalmıştı. Kızın çaresizce bana bakışı hala gözlerimin önünde. Lakin ben neden o an müdahale edemedim hiç bilmiyorum. Ne kadar da cahilmişim. Kıza öyle bir bakış atmıştım ki “yapmak zorundasın der gibi”. İnsan bazen çok okumuşu bilge sanıyor ya alakası yok. Her şeyin bir bedeli vardı ve bir şeyleri kazanmak için insanlar bir şey feda etmek zorundaydı. Şimdi onun sırası gelmişti. Hem onun sırası hem de fedakarlığın tam zamanı.

Yaşadığı bu olayla zaten yeterince aşağılanan ve gururu kırılan kız bu eziyete ve işkenceye 3 gün dayanabilmişti, 3 gün. 3 gün sonra ölüm haberini aldım. O lanet olası olayı 3 gün rüyamda gördüm her bir anını. Gördüğüm ama görmezden gelmeye çalıştığım anlarını. Artık dayanamıyordum. Midem gördüklerimi kaldıramaz, göz kapaklarım kapanmaz olmuştu. Ne yemek yiyebiliyordum ne de çok sevdiğim çayımı içebiliyordum. Gidip polise anlattım her şeyi bir bir, tane tane… Baş komiser Bey haklı olarak neden gördükten sonra anlatmadığımı sordu? Ona bunu yapan benim en iyi arkadaşım diyemedim… Korktum dedim, panikledim. Ben nerden bilecektim kızın intihar edeceğini. O sorgu ve sual çok sürmedi ve benden sonra da o adamı alıp sorguladılar. Her şeyi inkar etmiş karaktersiz. Tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmış. Dedim ya sorgu çok sürmedi diye… Yalan hem de alası. Karakoldan çıktıktan sonra olayları takip ettim. En yakın arkadaşımın serbest bırakıldığını öğrenince delirdim. İşte asıl sorgu o zaman başladı. Hadi kızın kendini öldürmesi bir nebze de olsa benim suçum değildi lakin bu adamın bu kadar adi bir suç işleyip de serbest dolaşması işte benim suçum buydu. Kendime yediremedim bunu. Günlerce düşündüm ne yapmalıyım diye. En yakın arkadaşlarıma bile anlatamadım bu durumu. Artık patlamak üzereydim ve dayanamıyordum. Kararımı verdim hem kendi hatamı telafi edecek hem de kendi adaletimi kendim sağlayacaktım. Baba yadigarını aldım akşam ezanı saatiydi. Tam çıkıyordum ezan okundu. Abdest alıp namazımı kıldım. Ve dua ettim bol bol. Daha günahı işlemeden tövbeye başlamıştım bile. Sonra her zaman takıldığımız kahveye doğru ağır ve kararlı adımlarla yürüdüm.

Sokağın köşesinden emin adımlarla döndüm. Yaptıklarımın neye sebep olacağının farkında mıydım bilmiyorum…

Ve şimdi tam önümde olması gerektiği yerde ve ecelini bekliyor. Çok az kaldı dedim içimden sabret. Senin o küçücük masum kıza çektirdiğin acıyı sana çektirmeyeceğim. Gözlerinden bir pişmanlık şeridi geçti. Sonra genç kızın gözleri. O kadar acılıydı ki dayanamadım. Gözlerim nemlendi. Silahı sol elime alıp sağ elimle sildim gözyaşlarımı. İçimden dedim ki bir insana nasıl yapılır bu. Bir insan buna neden zorlanır. Aklım almıyordu bu olanları. Düşünüyordum, taşınıyordum yok. Anlamıyordum. 21. Yüzyılda hala nasıl böyle şeyler olabilirdi. Bir öğretmen öğrencisine nasıl yapardı bunu. Bir öğretmen bir öğrencisine neden zorla kitap okutmaya çalışmıştı hiç anlamamıştım. Tetiğe bastım, o öldü. Kendime sıkacak cesareti bulamamıştım. Baba yadigarımı bir mermisine daha hasret bırakmaya, çifte kumruları ayırmaya kıyamamıştım. Şimdi bunları parmaklıklar ardından yazıyorum. Umarım bir hocanız bunu size zorla okutur diye...

.......eyüp ulugöl.....................19 Kasım 2009 Perşembe, 22:40:02..........

Deniz

Gözümden sakındığım gözlerini
Dikmişken benden habersiz
Uzakta bir yerlere,
Hüzünlü bakışlar atmaktasın ya şimdi..
Her telefon çalışında eskiye dair
Bazen hüzünlü bazen mutlu
Anıların canlanıyor ya kafanda...
Ve her seni seviyorum deyişinde
Çaresizce iltifatlarımla mahçup oluyorsun
Ve elinden bir şey gelmiyor ya...
Gözlerini gözlerimden,
Yüzünden gülümsemeni eksik etme,
Sen gül, ben bülbül olurum...


.....................eyüp ulugöl............20 Ekim 2009 Salı, 00:04:38.....

17 Şubat 2010 Çarşamba

Talihsiz

dönersin,
kıyısından köşesinden hayatın,
köşeyi döndüm sanırsın...
karanlık bir sokağa düşer adımların...
içinde korkuyla karışık bir heyecan belirir...
kalbin göğüs kafesinden fırlar avuçlarına...
ölmezsin ama sürünürsün...

yanarsın,
belli belirsiz bir ateşin
ürkek ateşlerinde kavrulursun...
kırmızı bir sonsuza kapanır gözlerin...
içinde sıcakla beraber soğuk bir anı kalır
ruhun teninden ayrılıp uzanır semaya...
ölmezsin ama kavrulursun...



..................eyüp ulugöl..........18.02.2010.... 01:44 a.m

10 Şubat 2010 Çarşamba

O ve BEN

O,
Issız bir sokaktaki
Yalnız bir kaydıraktır
Bense yaramaz bir çocuk
Ne olacakmış canıma minnet
Benim işim kaymaktır.



.........................eyüp ulugöl......10.10.2009... 17:45

7 Şubat 2010 Pazar

Özlerim Seni

gözyaşı silerim boş zamanlarımda
temizlerim gönlümdeki kalan kırıntıları
izlerim senden kalan fotoğrafları
gizlerim senli benli güzel hatıraları
dizlerim çözülmez sana giden yollara
özlerim seni....


hatırasız aşkımız kalacak bir köşede
yaşadık herşeyi iki arada bir derede
sevincim kaldı senin yeşil gözlerinde
hüznüm boğar beni, ölürüm her gece de
her cümlede iki kelime bir hecede
özlerim seni..


.....................................eyüp ulugöl....07.07.2010.....23:59..........

2 Şubat 2010 Salı

14 şubat

mevzu şudur ki;

yalnız olmamak değil,
gönlünü gönlünde taşıyan
gözlerinde gözlerini gördüğün,
avuçlarında ısındığın,
ufacık kalbine sığdığın
sana kızdığında tuzla buz olduğun
hasretine dayanamadığın
görmeden duramadığın
özlemekten zevk aldığın
sevmekten bıkmadığın biri

ya da

sevdikçe sevesin gelesi
yanakları, dudakları öpülesi
uğruna ömür verilesi
vs.... vs...

mevzu işte budur...

işte hepsi bu!

eyüp ulugöl .02.02.2010 - 02:02

30 Ocak 2010 Cumartesi

Ben Gitmeden Gel İşte

ben gitmeden gel işte...
her köşeden dönüşümde
arkamda ayak seslerin var
ve her geriye dönüşümde
seni arayan gözlerim
uzak bir yerlere umutsuzca bakan
bütün uzaklıkları ve engelleri kaldıran
görmüyor musun işte?
tam önünden geçiyorum...
başını çevir, aç gözlerini biraz
sıcaklığın başımı döndürüyor
nereye baksam seni görüyor
her konuşanı sen sanıyorum...

sen sus,
ayak seslerin konuşsun
bitsin,
bu özlem yetti artık...


eyüp ulugöl..............31.01.2010.... 01:58

15 Ocak 2010 Cuma

karalama defteri 3

Çakın
Vurmuşsam dibine hayatın,
Bırakın
Sonunda olacaksa yerleşik bir hayatım,
Sakın
Ucundan tutmasın kimse saçımın,
Yakın
Ve gökyüzüne çıkmasın kimse,
Bakın
Bimseyi unutmayın, unutturmayın...

14 Ocak 2010 Perşembe

karalama defteri 2

Gölgesiz ruhlar peşinde adımlarımız
Ve isyan edemeyen düşüncelerimizle
Kapıya vurduk, kapıya dokunduk,
Hissetme çabasındaki avuçlarımızla.
Bir adım kalmış diye düşünürken sona,
İlk adımların farkına vardık.
Yol bitmez, yolcu bitmez,
Sadece ömür biter diye tezahüratlar yaparken
Sırtımız dönük hayata,
Bir de baktık ömür bitmiş uzanmışız toprağa...

karalama defteri 1

Sen doğan güneşi selamlarken,
Fonda bir ses çınlar kulaklarında.
Ruhun bedenine dar gelirken
Gözlerin kapanmaz açıldığında
Anlayamaz aklın sınırlarıyla
Titriyor konuşurken ağzında nefes
Çırpınır masum bir güversin avuçlarında....