13 Aralık 2009 Pazar

BağlanMayacaksın Demeseydin Keşke...

Gözlerim kayıyor
Odamın bir kuytu köşesine
Ve yatağımda
Derin bir "sen" boşluğu hissediyorum
Sana sarılmak için açılmış kollarım
Yastığımda teselli bulmaya çalışıyor
Ne kadar da dolmuşsun içime!
Ve ben ne kadar alışmışım
Senli biçimime...


Soğuk yorgan kaplıyor bedenimi
Titriyor ellerim mütemadiyen
Aynı seni düşündüğümdeki sesim gibi
Sıcaklığın alışmış bedenime
Bir titreme yayılıyor senden bana
İrkiliyorum boşlukta
Ve içten içe "azrail yokladı" diyorum
Sonra usulca toparlanıyorum
Sanki daha doğmamış bir bebek gibi
Isınmak için, sen varmış gibi sarmalanıyorum
Gözlerinde kaybettiğim gözlerim
Kapanmıyorlar boşluğa
Sakince anlam veremediği karanlığı süzüyor
Netleştriyor sensiz odamı usulca....


Bağıl neme ulaşmış bulutlarımdan
Yastığıma hasret damlaları döküyorum
Sessizce, susuyorum, kanamıyorum
Kalbime bir isyan bayrağı çekiliyor
Ve haykırıyor Can Yücel üstada
Hani diyor ya üstad; "Bağlanmayacaksın" diye
Üzgünüm,
Özlüyorum ama bağlandım diyorum....



13.12.2009 / 03:13

18 Kasım 2009 Çarşamba

Şimdi Doldu Gözlerim

Şimdi doldu gözlerim
Bir sabah bir akşam olur farkedilmez
Uyumadan ben hep seni özlerim
Süzülür gözyaşım gözümden
Dudaklarımda nefeslenir yorulursa
Usulca döner köşesinden çenemin
Kaybolur kıyafetimin dokularında...
Ben her seferinde yeni damlalar bırakırım
Avuçlarına, hıçkırırım
Sessizce kimse duymasın diye
Saklanırım gamzelerine
Sen üzülme görmesinler beni sende diye
Saçma sapan espriler yaparım
Hatta bazen kalbini kırarım yerli yersiz
Üzülürüm içten içe ama
Çaresiz gene üzerim seni ve diğerlerini
Sadece biraz düşünün diye
Bunları yazmak kolay değil inan
Hele ki peş peşe dizmek kelimeleri
Gözleri yaşlıyken
Sırayı bozmadan ve düzenli şekillerde
Belirgin bir anlamı olsun diye uğraşırken
Kelime kargaşası yaratıp
Kafalarda soru işaretleri, ünlemler oluşturmak
Her kelimeden farklı bir anlam
Her cümlede bir kalbin sancısını
Damarlarınıza gömmek zor iş
Beni her okuduğunda kalbin titresin diye
Damardan giren sözcükler kullanmak ya da
Yüzük parmağına temas etme çabası
Zor iş be…
Şimdilerde seni özlemiyorum bile
Seni özlemeyi bile özledim desem
Günden güne uzaklaşıyorsun
Yakınlaşma çabası göstermeden
Her gün bir adım atıyorsun benden uzağa
Nedeni bilinmeden atılmış
Arkada bıraktıklarını umursamaz bir hızla
Uzak bir yere gidiyorsun…
Kürkçü dükkanında görüşmek dileğiyle
Yuvarlak dünyadan sevgilerimle…

17 Kasım 2009 Salı

Biraz Boş Yere Harcanmışım Gibime Geliyor...

Biraz boşa harcanmışım gibi geliyor
Gereksiz yere gereksiz yerlerde
Ömrüm ellerimde kayıp gidiyor
Elimde olmayan nedenlerle
Bir sabah güneşine bakarken
Bir uzun yola çıkmışım gidercesine
Sessizce yol aldığını zannederken
Öylece oturmuşum bir şey beklercesine
İnsan bir sürü şey düşünüp
Hiç bir şey yapamayınca
Çok şey yapmış olduğunu zannedip
Elinde hiçbir şey olmayınca
Tedirgin oluyor biraz...
Biraz da şaşkın...
Binlerce kilometre gittiğini sanıp
İnmek istediğinde
bindiğin yerde olduğunu anlamak
Zor be…
Tükendim, tüketildim, eskitildim biraz
Herkese yeten ben kendime eksik kalıyorum
Biraz boşa harcanmışım gibime geliyor
Biraz fazla harcanmışım gibime geliyor
Nedensiz ve boş yere
Ucuz zamanlarda yok yere
Kıymetli bir şey için değil
Aksine değmeyecek şeyler için çok kere
Tükendim ve salındım kendime
Asıldım boynumdan bedenime
Ayaklarım yere basmaz oldu
Birilerinin kucağında büyüyemedik mi ne?

7 Kasım 2009 Cumartesi

Gözlerinden Anlarım

Gözlerinden anlarım gitmelerini
Bir uzak şehirde beklemelerini
İçimde bir yerlerde sakladığım
Yalnız bir kovboydun sen
Belki bir gün gittiğim
Gitmeyeceğim bir yerde rastlamayı
Tanışmayı umduğum,
Şimdi gene yollardayım
Bir yerlerde seni bulurum umuduyla
Sürükleniyorum sana
Hüzün dalgalarında savrulan bedenim
Daha fazla katlanamıyor böyle
Uzakta, hasret, yalnız
Gözbebeklerimde büyüttüğüm
Rüyalarımda görüştüğüm
Hayallerimde kavuştuğum
Sevgilim…
Bilinmemek ve tanınmamak adına
Saklanıyorum sende,
Sensizlikle
Ne seni bilsinler istiyorum
Ne de benim seni sevdiğimi
Parmak ucunda yürüyorum bedeninde
Bir bıçak sırtı sevişmelerin
Yeni ayrılıklara ve yeni sevişlere gebe
Uçurumlar sunuyor sevdan
Korkmadan atlanmak istenen
Umarsız bir hayasızlıkla sarılıyorum
Arsız, pürüzsüz bedenine
Görmek istemiyor gözlerim senden başkasını
Dokunmak öpmek ne güzel şey
Bitsin istemiyorum,
Bitmek istemiyorum
Gitmek istemiyorum senden
Sevmelerinden
Her öpüşümde dudaklarım kızarıyor
Yüzümdeki arsızlık dudaklarıma yansımıyor
Her sarılışında tüylerin diken diken oluyor
Saplanıyor bedenime birleşiyor
Bütün oluyor eksiksiz
Na-mahremsiz ve edepsiz
Görgüsüz davranışlarına göz yumuyorum
Kapanıyorum kendi içime
Bir damla gözyaşım akıyor
Susamıyorum sana susarken...

2 Kasım 2009 Pazartesi

Bana Bu Kadar BenzemeSeydin Keşke



sen giderken,
ben eksiliyorum gözlerimden.
ışığı ayarlamaya yarayan
aptal otomatlardan birisini
sola doğru eğiyor arkandan biri.
bayağı kısılıyor ışık,
gözlerim karanlığa alışamadan
ben sensizliğe alışmaya başlıyorum.

sen giderken ,
arkandan çatal bıçak,
sevmediğim yumurta kokusu,
öylece bakıyorlar kahvaltı masasında.
sen giderken ,
benden eksiliyor yalnızlığın bakiyesi.
hesaplarım açık kalıyor,
yorganım kısa.
hep bir ayak üşümesi.
dokunulmasına müsaade ettiğim
en huylandığım yerim,
onlar gidiyorlar
sen giderken,
düşünülemez zaten tersi.

bakıyorum da
zaten pek çok şeye izin verişim de
gidiyor seninle birlikte.
izin kağıtlarını yırtıyor komutan.
aklımın askerliği yanmak üzere.

sen giderken ,
tuhaf bir gülme hissi geliyor,
içimdeki cenaze evinde.
ayıp olmasın diye banyoya koşuyorum.
içimde hep aynı şarkı.
gidiyorum bütün aşklar yüreğimde.
gitmek bağıldır,
sen giderken,
aslında en çok
ben gidiyorum geçmişime.seni bulduğum yere

şimdi yeniden
bir şeyleri düzeltmeye çalışacağım ardından,
sen giderken,
bunların farkında bile değilken.

şimdi yeniden sabah heyecanlarımı özleyeceğim
koşar adım gelişlerimi
aynada kendimi görmek için uğraşacağım
seni yokluğuna alışarak.

sen giderken,
öyle boş boş bakacağım ardından,
laptopta pazarda bulduğumuz,senin çok sevdiğin cacık fotoğrafı
yaramaz dediğimiz kerata,uzaklarda bir yerlerde
ağlayacak gidişine benim yerime.
kolay sever çok zor unuturum...

02.11.2009/17:44

1 Kasım 2009 Pazar

KavuşAman KavuşAman

Ben bahtımın payesine
Şu derdimin çaresine
Şu kalbimin yarenine
Kavuşamam kavuşamam....

Gözlerim hep yolda kalır
Belki bir gün döner sanır
Gönlüm hatırlarıyla avunur
Kavuşamam kavuşamam

Acı çeker kalbim yanar
Tek sevdicek sensin sanar
Her söylediğine kanar
Kavuşamam kavuşamam

Şimdi gitti uzaklarda
Görülemez rüyalarda
Belki yaşar anılarda
Kavuşamam kavuşamam

Korkularım var sakladığım
Sevip sevip ağladığım
Sevdiğim vardı bağlandığım
Kavuşamam kavuşamam

Gittin gelmez oldun sende
Eksik kaldım burada bende
Bir gün olurda gelende
Tanıyamam tanıyamam…



belki bir gün dönersin diye...

9 Temmuz 2009 Perşembe

toprak olmadan

unutulmaya yüz tutmuş
gözbebeklerimden çekilmiş fotoğraflar
az biraz önce kaybettiğim
bir daha sahip olamayacağım cümleleri
ağzımdan düşüren
düne inat yarına sarılan
mutluluğa tutunmaya çalışan
yorgun bedenimden eksilen şey
yarına inat bugünden vazgeçtiklerim
bugüne kızıp dünde bıraktıklarım
özlediklerim, beklediklerim ve
hayal ettiklerimde
ölmek arzusundaki bedenimle
sonsuz olmaya çalışan ruhum
savaşırken göğsümün meydanında
af dilemek için allah'ın
huzuruna çıkmışım ellerimle
senin yanında, senden uzak
bir yol hikayesi
ayrılık değil, hasret hiç değil
aşk denemez
aşık olunamaz
gözlerimden akan
yanağımdan süzülen damlalarla
akıyorken hayata
dudaklarımda buluşalım
ben toprak olmadan....

19 Haziran 2009 Cuma

Bu Senin Yazın

Avuçlarımdan kaçarken hayatım
Sana tutunmaya çalışyordum
Ölmeye hazırım çek şu pimi
Aşk zırhından kurtuldum
Göstermelik yanlışlar yaptım
Yanlış anlaşılmak, yanlış tanınmak için
Birilerine boyun eğdim, sorgusuzca
Peki bu yalnızlık niçin?
Haketmediklerimi kazandım hep
Hakettiklerimden feragat ederek
Zorluklar yıldırmadı, aksine
Hep daha fazla zorluk istedim
Acı çekmek öğrenmektir diyerek
Uzakta bir yerdeki
Biçimsiz bir kalbin
Biçimsiz duygularından emin
Karmaşık duygular biriktirdim
Ne olduğumu bilmeden
Yapılması gerekenlerden kaçarak
Sorgu sual edilmeden
Cevap aramadan, sadece sorarak
Unutma;
Kendini tanıdığın gün
Herşeyi bulduğun günüdür.

19.06.2009 /00:47

18 Haziran 2009 Perşembe

Yoksan, Varolamam!

bir gün iki duvar arasında
bir yerde sıkışma çabasıyla
savurduğum naraların
yankı yapıp kulaklarımı sağır edeceğini
yalnız seni görmediğimde,
senin şekline bürünmüş bir ordu içinde
seni göremeyecek kadar kör olabileceğimi
ve gel dediğinde
ayaklarımdan bağımsız örgür adımlarımın
yönünü bulamama ihtimalini düşünmemiştim
duymadan attığım adımların sonunda
senin silüetin yokken
adımlarım anlamını kaybediyor...

yoksan, varolamam!


18 Haziran 2009 Dün, 00:19:23

Ey Güzellik Sana Şikayetim Var

düşünmeden yaşamak na'mümkünken
seni düşünmeden nefes alamazken
uykularımdan kaçıp seni düşünüyorum
seni düşünüyorum uykularım kaçıyor
gözlerinde eridiğim dakikalar var hatırımda
zamanın durduğunu sandığım zamanlar
bir kedinin fareyle oynaması gibi
oynuyor benimle gözlerin
bana bakarken yakaladığım her anda
ben pervasızca soyut eğilimler içindeyken
gözlerin kaçışıyor gözlerimden
uzaklara, bilinmezliklere
bir de bakıyorum ben yokum
sensizken gölgesizleşen bedenim
aynı zamanda anlamsızlaşıyor
kopup gidiyorum bir yerlere
seni yanıma alamadan


kahramanca savaştığım savaşlar da
hep kaybeden olmak ne kadar acı
görgüsüz ellerim dokunamazken sana
nefes almak şekilsizleşirken
sensizlik biçimsizleşmişken
kendi silahımla kendimi vurmak
intihar denemez ki sevgilim
bilahare yaşadığım zamanlarda
mütemadiyen yokluğuna isyan bayrağı çektiğim
belki bir yelkenli ya da paraşüt olma eğilimindeyken sevmelerim
rüzgarından bağımsız hareket edemiyor olmak
yol alamıyor olmak üzerken yüreğimi
tabii sonuçlarından üzüleceğimi bile bile saçmalamak
haklısın bence de saçma!
Ey güzellik sana şikayetim var
gözlerine hapsoldum, firar edemiyorum...


13.05.2009 / 23:27

çeşitli zamanlardan aforizmalar...

* ben benden geçtiysem ve sen hala yoksan benin ben olmasının bir manası kalmamıştır artık..

* benim hayatım hep eksi püskü defterlere yeni şeyler yazma çabasıyla geçti, ama iyi bir silgim olmadığından bir sonrakinde öncekilerin izi muhakkak vardı.

* beynimde bir yalnızlık virüsü var, format atmaya korkuyorum unuturum diye seni..

* yalnız olduktan sonra şaheserler yazsam bana ne faydası var..

* ben seni ararken kendimden oldum sen benden kaçmak için neleri feda ettin..

* insan-ı kamil sanmışız
kamil kalmış adımız.

* bir gün gelirde o gün gelmezse yalnız ölürüm bunu biliniz..

* her şeyi biliyorum ama hiçbir şey yapamıyorum..

* kendini boşluğa teslim edene hiçbir şey teslim edilemez..

* yüz adımdı hüznüm, yüzsüzlüğümdün..

* insanoğlu yere daha sert düşmek hep yükselmek ister..


* "hüzünlü bir vedadır gözyaşlarında gizlediğin yalnızlığın."

* "zihniyeti kırılmış insan taburu, unutmuş vahyolunan sabrı.."

* önce insan, sonra adam olacaksın, önce beynini dolduracaksın, sonra konuşacaksın, eğer söyleyeceğin bir şey yoksa da, ya olana kadar susacaksın ya da dilini yutkunacaksın...

* kapak oldum, tencere gönder ya rabbim...!

* yalnızlık, kendini anlayabildiğin kadardır...

* "güz ayında yapraksız ağaçlı yolda
yürüyen yalnız adam
hayatımın başından sonuna
aşktır benim büyük davam"

* ağzıma geleni kulağımdan esirgemem...

• hayat bir fahişeyle sevişmek gibidir, ancak işi bilenler para ödemezler.

• kalbimle astım kendimi, ölemedim, bir ayağım çukurda şimdi, bekliyorum...

• bir gün benim öldüğümü değil de gömüldüğümü duyarsan, unut beni...

• ruhumu öldürdüm, gömülemedim...


• yüreğim bir okyanus ey insafsız gemi, atsana demiri bulamadın mı duracaın yeri...

• güzellik, insana verilmiş görsel bir sorumluluktan başka bir şey değildir...

• az yoksam, çok oluyorum demektir.

• doğru söyleyen denizci, 9 koydan kovulurmuş...

• aşk, iki hayatı bölen köşegendir...

• gölgemi görmem için gözlerin lazım...

• her şeyin sonuna geldiğini düşündüğünde yerinde saydığını farketmektir, anlamaktır hayat...

• "aşk bir savaşsa eğer, bu asker bu meydanda ölecektir!"

• hayat savurmadıysa seni, saçların şekilsiz demektir...

• hayatı yedim, ölüme susadım...

• her şey okumadan anlamak içindi seni...

* "doldurma küffarın tasını, seyretme mazlumun yasını... "

7 Haziran 2009 Pazar

Kimsin Diye Sorsam

KİMSİN DİYE SORSAM

Şarkı dinliyorum
Aklımda bi kaç soru var
Cevaplamaya korktuğum
Sonrasında olacaklardan daha ziyade
Ruhumu geçtim kaldıramaz beden bile
Öncelere dair hesaplardan
Sonralara dair planlardan
İnsanlardan bir bıkkınlık
Bir yılmışlık var içimde
Ve durmadan çalışan
Binlerce düşünce ve duygu üreten beynim
Rüzgar gülleri kurdum kalbime..
Rüzgar esmeden dönemem etrafında
Çocukluk günlerime özlemler yığdım
Sokaklarda koşacağım çığlıklar atarak
VAkitsiz bir rüzgara kapıldım
Annemle anlaştık beni tekrar doğuracak
Gazetelere ilan verdim..
Aramaya koyuldum seni
Bugüne kadar hep bir yerlerde sakladığım
Ve aramaktan korktuğum seni
Belki senin sen olmandan korktuğumdan
Belki beni mutlu etmenden korktuğum
Hayatımda devrim yapmandan
Acılarımdan kurtarmadan korktuğum
Beni mutlu etmenden korktuğum seni
Şimdilerde aranıyorum seni
Korkularımdan sıyrılmış, mutluluğa aç
Gereğinden fazla sana muhtaç
Kimsin desem
Kapımı çaldığında
Cevap verir misin?

23 Mayıs 2009 Cumartesi

RUH TUFANI

Usulca gözlerimi açtım sabaha. Annemin belli belirsiz sesleri belli ki beni arıyordu. Kapı aralandı, ses yaklaştı iyiden iyiye. Sonra uyku mahmurluğundan kurtulmaya çabalayan gözlerim, gözlerini gördü dünyanın en nadide insanının. Kalk artık der gibi bakan gözlerinde inceden ve derinden bir keder fırtınası kopuyordu. Belli ki gene çok kere uyanıyorum tekrar yatağıma, yastığıma sevişir gibi sarılmıştım. Yavaşça doğruldum yatağımda. Gözlerimi açtığımı gördüğünde hiç konuşmadı önceleri biraz bakıştık iki sevgili gibi. Hasret giderir gibi bakıştık. Akşamdan sabaha özlediğimi fark ettim onu. Her gün biraz daha keder yükleniyor gibi geliyordu hep bana. Ama o hep fark ettirmemek için var gücüyle gayret gösteriyordu. "çay hazır." dedi derin ve anlamsız sessizliği bozarak.
- Kalk yoksa okula geç kalacaksın!

Yatağımdan çıkıp ağır adımlarla lavaboya doğru yollandım. Gözlerimdeki mahmurluğu ve yorgunluğu alsın diye soğuk suyla yüzümü yıkadım. Her zamankinden daha çok su kullandım bu sefer. Sanırım gece içtiğim rakının etkisi, hala başımda eğreti sancılara sebep oluyordu. Soğuk su biraz kendime getirdikten sonra, yüzümü kurulayıp kalp çekim kuvvetinin etkisiyle yavaşça mutfağa girdim ve yerime oturdum. Annem tam karşımda yorgun, bitkin bana bakıyordu. Bu kadına zulmetme hakkını nerden buluyorum diye acıdım kendime. İnsanlıktan ne kadar az nasiplendiğimi gözden geçirmeye başladım. Ben kendi alemimde hesaba çekerken kendimi annem de kendince başka şeylerin hesabını yapıyordu belli ki. 3 - 5 dakika böylece ve sessizce oturduktan sonra yavaşça doğrulup çaydanlığın altını kıstıktan sonra çaylarımızı doldurdum. Tekrar masaya dönüp çatalımı kaşığımı alıp istem dışı da olsa bir şeyler yedim. O gün sınıf arkadaşlarımla kahvaltı yapacağımdan annemin haberi yoktu. Zaten olsa kahvaltıya o kadar para verilir mi diye beni azarlardı biliyorum. Hele ki bunu benim organize ettiğimi duysa bir ay kurtulamazdım dilinden. Sessizce bir şeyler atıştırıp biraz masum biraz da söylenmesi gereken bir yalan bularak fısıldadım. Ve üstümü giyip çıktım evden...


Sokağın sonuna yaklaşırken aklıma her zaman beni yolun sonuna kadar izleyen birinin olduğu geldi. Usulca geri döndüm, gene göz göze geldik. Bana bakıyordu, beni herkesten her şeyden koruyan, seven ve düşünen annem... Ne kadar şanslıyım diye iç geçiriyor bir yandan da yoluma devam etmek için yönümü gideceğim yöne dönüyordum. Hızlı adımlarla durağa doğru yanaştım. Durağa otobüsümün benden önce geldiğini ve kalkmak üzere olduğunu fark ettim. Koşar adım devam ettim, akbilimi çıkarıp dokundurduktan sonra vazifesini yerine getiren bir kamu görevlisi edasıyla böbürlenerek ayakta yerimi aldım. Vakit erken olduğundan otobüs halen kalabalıktı. Birkaç göze baktım yol boyunca, annemin gözlerine benzettiklerimde annemin gözlerinde gördüğümü aradım belki. İneceğim yere tam istediğim zamanda varmıştım. Geç kalmayı ve erkenden gitmeyi sevmeyen biri olarak muzur bir gülümse yapıştırıp yüzüme okulun giriş kapısından geçtim. Arka kapıda buluşacağımız arkadaşlardan hangileri gelmiştir merakı içinde arka kapıdan çıkıp girişe ulaştım. O ara kulağıma çoktandır duymadığım bir müziğin tınıları geldi. Bu şarkıyı bir zamanlar ne kadar çok sevdiğimi ve ne kadar çok dinlediğimi anımsadım. Sonra yavaşça girişteki arkadaşlarıma selam verip oturacak bir yerler bakındıktan sonra uygun bir köşede bağımsız çaresizlik duygumla gelecek olanları beklemenin mantığını bekleyenlere anlatmaya çalıştım.

- Zira beklemek zor iştir bilirsiniz!

Beklediğimden daha az olan katılım beni gideceğimiz ve belli bir kişi sayısı bildirdiğim yerde Zor durumda bırakır endişelerini sırtıma, gelen dostlarımı da yanıma alıp yola koyuldum. Sultanahmet Camii'nin önünden geçerken hemen yanımda duran güzelliğin daha önce de farkına varmış olmanın burukluğunu hissettim. Birilerinin farkına varmak bazen zor bazen kolay bir eylem olarak değerlendirilebilir. Değer yargıları, yaşam biçimi, insaniyet derecesi insanın etrafındaki çiçeklerin kokularından haberdar olmasını etkiliyor kanaatimce. Daha önce de betimlediğim bazı şeylerin şimdi apaçık gerçeklikler haline dönüşmesi beni abartısız bir sevinç sersemliği içine sokmuş olsa da, gözlerimin baktığı gözlerde annemin gözlerini görmüş olmak ve daha da güzeli o gözlerde kendimi görmek bedenimi sarstı biraz. Kahvaltı sırasında çayımı yudumlarken kafamı çevirdiğimde bana bakan gözlerinle karşılaştığımda sana aşığım demeden günü bitirme ihtimalimin yüksek olmasının üzüntüsünü çekmemek için "ben de…" gibi bir bakış aradım.


Bugüne dair her şeyin bir yalan olduğunu ve hatırladığım tek şeyin iki gözün bana bakarken hissettirdiklerinin kıyaslamasını yaparken, ayrım yapmak isterim.

Bir yanda beni en çok seven ve benim en çok sevdiğim.
Diğer yanda benim en çok sevmek istediğim ve en çok sevilmek istediğim.

İnsanın seçme özgürlüğü olmadan belirli seçenekler arasında dolandırılması, zihnini, aklını ve kalbini köreltiyor sanırım...

Bugün seni gördüğümden beri, bugün gözlerimizin birbirine "ne oldu?" sorusunu sorduğundan beri; senin benim olma ihtimalini düşündükçe ruhumda bir tufan kopuyor. Her şeyi herkesi yok edecek, hayata yeni bir biçim, anlam ve derinlik katacak bir tufan.
Bir gemi yapıyorum aşkım, nereye gideceği belli olmayan, dümeni olmayan bir gemi.

Bilinmezliğe gidiyorum, eşlik etmek ister misin?

25 Nisan 2009 Cumartesi

Sorarlar Bir Gün Sorarlar

rüyaya açılan gözlerimiz
bir doktorun ellerine düşeriz
bazen yokluktan, bir ebenin
birinden olup da onu sevmemek olur mu?
en büyük aşkımızdır annemiz
önce ellerimiz hareket eder
sonra bir de bakmışız ayaklanmışız
dört elle sarılırken hayata
kırılır, üzülür bazen kalplerimiz
sonra adımlarımızı taşırız sokaklara
çocuk olmak koşmak oynamak derdindeyiz
okullar, öğretmenler arkadaşlar ediniriz
bir de bakmşız iş güç sahibiyiz
evleniriz belki,
belki çocuğumuz bile olmaz
tadamayız o sevgiyi
bir gün gelir yoruluruz
ömür bir zaman tüneli,
çıkmak ve girmek sır gibi
bir zaman gelir titrer ellerimiz.
avuçlarımızdan kayıp gider sevdiklerimiz.
yük oluruz bir parça
veya ayak bağı, bağlanmayanından
sabaha uyanışlarımız ve akşamlarımız karışır
hüzün gözlerimizden süzülürken gülümseriz bazen
olmadık yerde nara atarız
ve olmadık yerde sorular sorarız.
uzanıp hayale dalmışken bir gün
bir soru tırmalar kulaklarımızı
hiç akla gelmeyen, hiç sorulmamışından
anne sual edilmez, sorgulanmaz
lakin baba sorulur,
sorarlar;

illaki babası kim diye sorarlar!

4 Nisan 2009 Cumartesi

Yarım Kalanlara İnat

Yarım kalanlara inat
Yarım kalmasın diye
Yarım yazıyorum yine
Yarım dünyamı tamamla diye
Yarım bıraktım seni
Yarım ol diye.

Yarım sen.
Yarimsin sen.

04 Nisan 2009 Cumartesi, 14:02:57

21 Mart 2009 Cumartesi

Ne güzel hayaldin

Söylediklerimden biriydin
Uzak bir yerlerde
Birilerinden saklanan
Birileri gibiydin
Kimseye benzemeyen sözcüklerin
Dansederdi aynı cümlelerde
Göz kırpan ellerin
Kelepçelenmiş avuçların vardı
İçinde ellerimin özlemi olan
Uzun zamandır görmediğim
Özlediğim
Sevdiğim biri gibi baktın bana
Uzun uzun ve sıcacık
Herkesi herşeyi yokettin
Senle benden başka
Kimseye adım attırmadın
Yavaş yavaş yanaştık gözlerimize
Kelepçelerden sıyrılamadı ellerimiz
Uzandık, çok kısa bir zaman
Dokunmadan öpüştük
Seviştik
Koskoca bir şehirde tektik
Birdik
Sen ve bendik
Tüketilemedik.

Sonra gözlerimi açtım dört duvara
Her yanda sen vardın
Senin resimlerinde de ben
Seninle ben
Ne de çabuk unutulduk bir bilsen
Gözlerim ilişti bir sene
Gözlerinde ben vardım
Gözlerinden çekmiştim seni
Bu fotoğraf kalbimin fotoğrafı demiştin
Kalbini benimle mühürlemiştin
Bende seni çok sevmiştim.

Ne güzel hayaldin!

11 Mart 2009 Çarşamba

Öykü - şiir - roman

Bir öykü yazdım roman tadında
Şiirlerle süsledim içini
Anlatmak istedim seni
Cümleler yetmedi
Sustum,
Aşık oldum sana
Ama sen boşver
Sakın beni sevme
Tüketme beni sende
Ne bileyim
Bir şeyler deme mesela
Sus sadece
Aynaya bak arada...
Gördüğün benmiş gibi
Gözlerime bak
Sonra hayal et avuçlarında ellerimi
Sıcacık dokunuşlarla okşa ruhumu
Sessiz duvarlara haykır adımı
Dizimin dibinden ayrılma sakın
Beni terket ama
Kazı adını kalbime
Ama ümitlendirme...

Pehh...

Tam olman gerektiği zamanlarda hep yoksun
Uzun adımların sonunda yokken sen
Yerimde durmak o kadar mantıksız ki
Sana gelmelerim geliyor aklıma
Beraber sabahladığımız geceler
Uyku gözlerinden akarken gözlerinde olmak
Gözlerinde tek görüntü olmak
Gözlerim kapanmadan son seni görmek
Allah'ım bu ne bahtiyarlık
Uyandığımda yanımda olman gibi
Seni uyandırmak gibi
Senin olmak gibi.
Sen gibi
Gibi.
Öle işte...

8 Mart 2009 Pazar

Umut Ettir Yeter

Etrafımda dört dön
Yuvarla düşüncelerimi
Kör kuyulara at beni
Bana benzeyen
Beni yokeden..

Sonra ipleri sal aklıma
Çekip kurtarma beni
Yukarda olduğunu belli et yeter
Bir damla gözyaşı düşür
Karanlık ve kör kuyularıma
Bir damla umut, yağmur gibi
Bir damla seni göster
Benim olma, umut ettir yeter.

08.03.2009
02:14

27 Şubat 2009 Cuma

120

Bir ahh işitti uzaktaki gözler
Yürekleri dağlayan bir ahh
Bin ömür bitti bir ahla
Bin sevda gömüldü toprağa
Acılar çoğaldı, katlandı
Ölenler değildi acıyı çeken
Geride kalanlara miras kalmıştı
Bir örtü kapladı yeryüzünü
Kıpkırmızı
Alkanlara boyandı kanlar
Daha körpecik yürekler
Boylu boyunca serildi toprağa
Adım adım, nokta nokta
Hiç boşluk bırakmadan
Kapladı bütün vatanı toprağını
Şehadetler yankılandı kulaklarda
Ağıtlar yazıldı güngörmemiş
İşitilmemiş
Sırayla dizildiler esas duruşta
Silahlar ellerinde,
Bayrak aşkı kalplerinde
Bin ömür döküldü yollara
Bin ömre saygı için
Bire bin katmak için
Soysuzlara direndiler, kahramanca
Sonuna kadar, amansızca
Bir avuç insandılar
Kötülüklere aşklarıyla karşı koyan
Gereksiz bir savaşın askeriydiler
Gerekli gereksiz şehit edildiler
Gerekli gereksiz yere
En sevdikleriyle karşı karşıya geldiler
Bir ellerinde şehadet şerbeti
Adım adım koştular ölüme
Hiç ölmemek için coştular
Ölmediler, ölmeyecekler.


27.02.2009 / 04:41

20 Şubat 2009 Cuma

Bir Ağıt Senfonisi

Bir adım attı biri. Bir kapı çalındı, beklenmedik bir zamanda. Ve bir feryat koptu, yeri göğü inleten kulakları sağır eden.

Herkeslerin yabancı olduğu bir zamanda tanıdıklar, dostlar düştü ortaya. Feryada ağıtlar yaktılar. Nedensiz sorgulamalar içindeydi gözleri.

Kim? Neden? Soruları soruldu, denk gelinen gözlere, ağlarken. Susmak bilmedi gözyaşları. Bir çağlayan misali suladı kurak toprakları. Apansız bir ayrılığın sancıları çekiliyordu. Çok sevilen ve hiç ölmeyecek sanılan birinden ayrılmanın üzüntüsü. Kızardı gözleri usulca, yavaş yavaş, acıttı birçok kalbi, yaraladı. Unutulmayacak bir hatıra olmak üzere kalplerde yerini sağlamlaştıran, minnet duyulan, cennetlik olduğuna inanılan kişiye akıtıldı ne varsa. Öfke, nefret, sevgi, aşk ve bütün duygular. Anlamlı anlamsız cümleler kuruldu. Kelimeler öz belleklerinden fırladı. Anlam kargaşası yaşadılar kendilerine inanamadan, kendilerinden geçtiler, anlamlarından anlamlar seçtiler.

Çok değil daha gideli birkaç ay olmuştu ailesinden ayrılalı. Adı Memati’ydi. Önce adı ve bedeni ayrıldı sevdiklerinden. Çok geçmeden acı haberi geldi. Ruhunu teslim etmişti Azrail’e. Neyi var neyi yoksa bırakıp gitmişti. Bir şehitti. Alnı aktı, gözü pekti. Askerlik çağı geldiğinde bütün Türk gençleri gibi o da yerini almıştı. Vatanını savunacaktı, sevdiklerini, sevmediklerini belki nefret ettiklerini bile. Ama önce vatandı, milli sınırlar önemliydi. Bir insanın canından bile. Hiç anlam veremediği bir kargaşada hiç anlam veremediği kurşunlara hedef olmuştu. Sevdikleri ölmesin diye ölmüştü fakat kabullenmek zordu.

Annesi Zekiye Hanım el bebek gül bebek büyütmüştü, uçan kuştan sakınmıştı onu. Şimdi kuşlar uçuyordu cenazesinde ve ruhu kanatlanmıştı gökyüzünde. Dayanamadı acı habere Zekiye Hanım duyduğunda kulaklarına inanmak istememişti. Zaten o askere gittiğinden beridir televizyonda haber izlemiyor, gazetelere bakmıyordu. Yetimdi Memati. Babasını sadece resimlerden görmüştü. Babası da kendisi gibi kahraman bir Türk genciydi. O da şehit olmuştu. Babasını o kadar özlüyordu ki, askere gittiğinden beri dua eder olmuştu… “Allah’ım beni de babam gibi şehit olan kullarından eyle” diyordu. Askerliğinin 33.gününde şehit olmuştu. Kelime-i Şehadet getirmeye vakti olmuş, vurulduğunda yanında olan arkadaşı Mustafa ve komutanı Binbaşı Mehmet bey söylemişti. Tek kurşun isabet etmişti, tam kalbine ama vurulan sadece Memati değildi. Onunla birlikte annesi Zekiye Hanım, kız kardeşi Fatma ve bir ömürlük sevgilisi, 6 yaşından beri her şeyi beraber yaşadıkları Emel’de ölmüştü. Ruhları geziniyordu dünya semalarında ama akılları Memati’nin ruhunun sonsuzluğa uçuşuna takılmıştı. Onsuz hayatlarının anlamsızlığına.

Bir yağmur başladı bardaktan boşanırcasına. Evin içinde akan gözyaşlarından tek farkı çakan şimşekler ve düşen yıldırımlardı. Önce çatılar ıslandı yağmurla. Sonra gözyaşlarıyla taziyeye gelen herkes. Bir yağmur başlamıştı durmak bilmiyordu. Dışarıda şimşekler çakıyor evde feryatlar ağıtlar bir senfoni edasıyla evin duvarlarında yankılanıyordu. Taziyeye gelenler de dayanamıyorlardı artık. İçeri girenler birkaç dakika sonra başka üzüntülerin, kederlerin birikintilerini Memati’nin toprağını sulamak için kullanıyorlardı. Bu ağır ve acıklı senfoni artık ağlamaktan yorulan ve sesi kesilen bedenlerin bayılmalarıyla kesilir gibi oldu. Ama acı bitmiyor aksine katlanıyordu. Binbir düşünce dolanıyordu sevdiklerinin akıllarında. Gelecek planları, geçmişteki anıları ve şimdiki zamanın acısı.

Sabah olunca uyumayan, göz pınarlarını kurutan gözler kapanmadan güne devam ettiler. Cenaze defnedilecekti. Sevenler onları en çok seveni toprağa terk edecekti. Bir ayrılık senaryosu yazmıştı birileri. Ve oyuncular son perdede en iyi performanslarını sergiliyorlardı. Biri gitmişti. Kalanların sevmelerine, ağıtlarına, hasret cümlelerine inat gitmişti ve geri dönmeyecekti.

Beden alındı omuzlara ve hak ettiği şekilde uğurlandı toprağa. Dualar savruldular havaya. Herkes nasibine düşeni çaldı hak etmeseler de. Ve sevenler son bir gayret tekrar başladılar senfonilerine. Gidene inat, ölümüne feryat ettiler. Birileri daha öldü o gün. Kimse anlamadı kim öldü. Mezara gömülen Zekiye Hanımdı. Arkasından ağlayan Fatma ve bunları göremeyen, duyamayan Memati.

Emel ise istediğini almıştı, Memati kollarındaydı, ama Memati’nin kollarında kimse yoktu. Hatta kolları bile…

16 Şubat 2009 Pazartesi

Ben Ağlarım

Kutsal bir göreve adanmış ruhlarımız
Bedenlerimiz aracı olmuş
Bir vesile lazımdı bulamadık
Ben ağladım...
Sözlerim kifayetsiz kalırken
Adımlarına basarak yürümeye çalışıyorum
Kokunu ne kadar özlemişim
Sen üzme kendini, özleme beni
Ben ağlarım...
Sancısız sevda olmazmış derler
Bütün vücudum esirin artık
Nefes alamaz olmuş dudaklarım
Ben ağladım...
Gökyüzünde bir yıldızmışsın gibi
Gözlerimi çevirdim gökyüzüne
Sana bakmak gözlerinde gökkuşağı olmak
Ben ağladım...
Bana bakmaya kalkma sakın
Sen yukarılarda bir yerde ol,
Rütbesi, şanı yüksek olsun aşkımızın
Ben ağlarım...
Kavuşma hayalleri kurma sakın
Efsane olmak değil miydi istediğimiz?
Ramak kaldı dayan ve sen üzülme aşkım
Ben ağlarım...
Yelken açamadığımız her mevsime inat
Baharda kaldı avuçlarım, ılık ve nemli
Her şeyi anımsattı vurduğun tokat
Ben ağladım...
Bir bahar akşamı rastlamıştım sana gene
Avuçlarında hala sıcaklığım vardı
O ağacın altını şimdi ben anıyorum
Ben ağladım...
Ruhum bedenimden ayrılır gibi
Sarılamıyorum, öpemiyorum bile seni
Sesin kulaklarımda çınlıyor, diyor ki;
Ben ağladım...
Biçimsiz kelimeler, anlamsız cümlelerim var
Ne anlattığına, ne ifade ettiğine bakmadığım
İki kelime kaldı aklımda senin söylediğin
Ben ağladım...
Gözlerimin ilkbaharında, gözlerini arıyorum
Bir ışık ver, renklensin gözyaşlarım
Çıksın gökkuşağımız, açılsın kollarımız
Ben ağladım.
Süzüldü gözlerimden bir damla yaş
Işığınla buluştu bir yerlerde
Gökkuşağı çıktı ortaya ve senin her rengin
Ben ağladım...

14 Şubat 2009 Cumartesi

kanatlarımda gökyüzü

Ruhum uçuyor kanatlarımdan
Anlamsız betimlemeler
Benzetmeler çıkıyor ağzımdan
Hiçbir şey anlatmayan
Hiçbir şey içinde her şeyi anlatıyor
Sağanak bir yağmur gibi
Durmadan akıyor gözyaşlarım
Sana yaklaşıyor adımlarım
Sonra yine yağmur başlıyor
Durmaksızın,
Duraksıyorum
Gözlerin durağında, utanmadan
Seni bekliyorum.


Utancımdan kızarmış kulaklarım
Ayazdandır yalanları söylerken kendime
Gelmiyor beklediklerim, özlediklerim
Baş başa ve yalnız kalıyorum
Saçmalıyorum mütemadiyen
Farkındayım
Uyuz oluyorum hep sevdiklerime
Kin kusuyorum avuçlarına her dem
Yüzlerine bakmadan
Yüzümden, gözümden saklanıyorum
Aynalara bakıyorum
Kendimden kaçıyorum
Kendime varmak için
Arama beni, bitti
Burada ve şimdi…



Zulmediyorsun acımadan,
Acıkmadan
Sancıların sarıyor bedenimi
Usulca
Titriyorum uzatmadan
Kısa kesiyorum seni
Uzak bir yerler düşlüyorum
Seninle ya da sensiz
Belli ya da belirsiz
Önemsiz..

14.02.2009/21:25

Fotoğraf

bir siyah beyaz fotoğrafım ben
tozlu raflardayım eski albümlerde
yağmurlu günlerde alçak gönüllü
bir su birikintisiyim

şehrin karanlık sokaklarında
donu düşük çocukların yaktığı
kağıttan bir gemiyim
yüzüyorum.. yüzüyor muyum..
bilmiyorum.. bilmiyorum..

bir gün batımıyım güneyde
bir akşam vaktiyim
ucuz bir şarabın şişesiyim, denizde
yüzüyorum.. yüzüyor muyum..

biliyor musun bir gün
bir yağmur sonrası
siyah beyaz bir fotoğraf
bulacaksın yerlerde

işte o an
bir kıpırtı yüreğinde
ve iki damla yaş olacağım
güneşli gözlerinde.. gözlerinde..

----------------------------------------------



bir an...
bir fotoğraf...
bir ben...


ve pilli bebek...
----------------------------------------------

Siyah Beyaz'dan sonra beni Fotoğraf şarkılarıyla büyüleyen "Pilli Bebek" grubuna saygılarımla...

Günaydın...

Günaydın sana,

Hatunum…

Bütün günlerinde olmak dileğiyle,

Bütün dünlerinde hatıra olmak dileğiyle günaydın

Günaydın,

Özlemlerine ağlayan güzel kız.

Mahrum kalacaklarına inat

Mutlu olman dileğiyle....

Zamanlarımızı denk getiremediğimiz bir zaman da

Birbirimize sarılma arzusuyla yanarken,

Bu kadar uzakta olabilen bizlere günaydın.

Kaybederim, sahip olamam

Ya da sahip olsam da

Sahip çıkamamaktan korktuğum

Hatunum günaydın

Sana günaydınlardan kitap yazabilirim...

Ve en önemlisi..

Hep olmak istediğin şeyi olman için

Günaydın.

Dualarını ayırma gökyüzünden

Rahmetin ne zaman yağacağına

Ancak O karar verir..

bugünde beraberdik,

Uzakta olsak da...

Yarına söz veremem.

Önce uyanmalıyız sabaha...



Düşümde gördüm seni,

Birine benzettim hatırlayamadım…



oluşturma zamanı: 12 Ocak 2009 Pazartesi, 01:35:44

8 Şubat 2009 Pazar

İşte burası

Bir yer var.
Beni çağırıyor
Nerde hangi meridyende bilmiyorum..
Kokusu burnumda
Bir yaz akşamında
Bir hamaktayım
Yıldızlarla örülü bi gökyüzü
Elimde en sevmediğim kitabım..
Ve ben
İşte ordayım
Tek başıma
Ve hep istediğim gibi…

Basit

Bazen her şey çok basit geliyor
Anlıyor gibi oluyorum
Ayrıntılarına takılmadan
Basitçe düşünüyorum her şeyi
Herkesi
Sonra bir zaman geliyor
Ayrıntılar basitlikleri zorlaştırıyor
Karmaşıklaştırıyor
Karmaşıklık hayatın doğası mı?
Yoksa doğanın felsefesi mi çözemiyorum
Kafam daha çok karışıyor
Her şey birbirine geçiyor
Birbirinden kurtaramıyorum
Birbirinden ayıramıyorum
Bağımsızlaştıramıyorum
Özgürleştiremiyorum kendimi
Soyutlayamıyorum
Ayrı düşünemiyorum
Tepeden bakamıyorum hayata örneğin
Değerlerin değerlendirmesini yapamıyorum
Sonra bir zaman geliyor
Her şey yoluna girer gibi oluyor
Karmaşık beynim karmaşıklığıyla kalıyor
Karmaşıklı içinde bir düzen kurmaya çalışıyor beynim
Karmaşa düzenim oluyor
Ve her düzende karmakarışık oluyorum
Düzen benim karmaşıklığımı dengeleyemiyor
Şimdi düşünüyorum da
Karmaşık olan benim beynim mi?
Yoksa hayatın ta kendisi mi?
Bu sorunun cevabı birçok şeyi netleştirebilir
Emin değilim
Aslında düzene karşı olan benim gibi geliyor.
Ama etrafıma bakıyorum da
Düzen neredeyse benim.
Her şey, herkes
Farklı bir biçim almış
İnsanlıktan çıkmışız çoğumuz örneğin
Ben mükemmellik çabasındayım
Yeni doğanlar insan olma çabasında…

Dünyayı aydınlatacak gücüm var
Farkındayım da.
Işığım olacak biri lazım
Sanırım haklısın
Şimdi farkına varıyorum?
Sen eş deyince aklım kabullendi
Yaratana öykünüyorum ben
“O” olmaya çalışmışım yıllardır
Kimseye muhtaç olmamaya
Kimseden etkilenmemeye
Herkesi etkilemeye çalışmışım
Yeni farkına varıyorum bunun
O kadar saçma gibi geliyor ki
Ve bir o kadar mantıklı
Mantığım almıyor beni
Bense mantığımın sularından çıkamamışım
Işığım ama güneşlere muhtacım
Ne desem nasıl desem
Bilemiyorum
Üzülüyorum ama ağlayamıyorum
Bazen böyle 2 damla akıyor
Gözlerimden
Kaldırım taşlarına düşüyor kalbimin
Bedenim parça pinçik oluyor
Hüzün doluyorum gece olunca
Sabahı görememekten korkuyorum
Uyuyamıyorum
Ama uyuyamıyor olmam korkumdan değil
Ölmekten hiç değil
O'na hasret ölmekten
Bir kez görmeden
Bir kez öpmeden ölmekten

itaat ederim…

Deli miyim?

Deli miyim ben dedim?
Hayır, yok eğer değilsem
Olmak istiyorum:
Acısız hayat çekilir mi?
İnsanlar kıymetini bilmiyorlar bakma sen
Ben her acımdan bir tat çıkardım kendime...
Acı hayatın zamanlarına anlam katan bir depremdir.
Kimine göre artçı, kimine göre sarsıcı.
Kimine göre yıkıcı
İnsanların bu acıları nasıl algıladığı
Onlardan ne anladığı ya da ne öğrendiği önemli
Her zaman bir şeyler yazabilirim
Yakında yanıma ses kaydeden bir şey alacağım
Yolda akılma bir şeyler geliyor yazamıyorum
O kadar güzel cümleler ki hemen aklımdan siliniveriyor
Yazmakta istemiyorum bir taraftan
Kendimi anlatmak değil derdim
Kimse de anlasın çözsün istemiyorum beni
Ben bir kapalı kutu
Açmasınlar da olmasın sonum kötü…

Şiir yazmak gibi,
Böyle kelimelerin geldiğini hissedersin ya
Birinin sana kalbiyle gelmesi gibi
Bedenin çekiliyor gibi olur bir yerlere
Kalbin çarpar hızlı hızlı
Bir yere yetişmek telaşı vardır sanki
Damarlarında gezinen kanında
Her insan yazmak istemez.
Ama her insan şairdir
Gecenin bir saati yazılmış
Çoğu bir kerede
Üzerine ilave edilemeyecek
Çoğu da 5 dakika da yazılmış şeyler
Bak bunları msn de yazdım

Deli misin dedin ya
Evet, deliriyorum sanırım
Çok fazla şey düşünmekten
Seni düşünmekten
Artık beynim yetmiyor bana
Bazen unutuyorum
Olmadık zamanlarda bazı şeyleri
Takılıyorum ben de öyle
Fazla ciddiye alma
Bazen başladığım cümleleri bitiremiyorum
Bir yerler de bir şeyler
Başka şeylere müsaade etmiyorlar
Onların varlıklarını engelliyorlar
Bir aşka mani olan 3. şahıslar gibi
Geçen günde anlatmıştım ya sana
Hani 3. şahıslar meselesi
Karşımda gözlerin varken ifade edemediğim
Karıştırdığım duygularım ve cümlelerim
Anlatamadıklarım, anlayamadıkların
Var ya hani, işte o…

Bir derdim var benim
Kendimi, seni bana unutturan
Derdim dünyayı kurtarmak
Kötü olan her şeyden
Belki senle benden bile.
Olmayacak bir dua farkındayım
Ama en azından bunun çabasıyla yaşamak
Bununla hatırlanmak istiyorum
sen yapma, ben yapma kim yapacak?
Bu dünya da insanlara adanmamış
İnsanlığa feda edilmemiş
Bir ömrü yaşamak mantıksız
Herkes hayalperestsin diyor.
Halbuki bilmiyorlar
Benim en büyük hayalimin
Sen olduğunu.

Ben hayal edemezsem ölürüm be
Zaten bir yandan rapor yazıyorum
Tehlikeliyim şuan.
Endişelenme iyi olacağım
Hatta gereğinden fazla iyi
Korkma tamam yahu
En fazla şiir karışır raporuma
Ya da raporuma biraz şiir
Belki yeni bir ifade biçimi doğururum
Bu gece veya sabaha karşı avuçlarına
Bir şey olacağından değil…
Yalnızca hayatımın raporunu şiir biçiminde
Ve sensiz yazıyorum.

İtaat ederim…

Dipnot: a.g.e

Kaynakça: yalnızlık bibliyografyası, Baroq, s.178, y.y. 2068

6 Şubat 2009 Cuma

Gidenler

Gitmek isterse senden
Durduramazsın,

Senin rızanla ya da
Kendi arzusuyla
Mutlaka gider
Anlayamazsın!

Zorlama boşver
Gidenler hep keşke der!

4 Şubat 2009 Çarşamba

Acaba!

Her gün biraz daha dinliyorum
Dinlendiriyorum
Biraz daha anlıyorum kendimi
Seni, sevdiklerimi
Biraz daha mantıksızlaştırıyorum
Duygudan bağımsızlaştırıyorum
Bizi.
Ne yapacağımızı bilmeden
Düştüğümüz yollarda
Nelere yol açtığımızı bilmeden
Dokunuşlarımızı, sevişlerimizi
Soyutlaştırıyorum.
Saçmalamalarımıza katlanacak
Kulaklar var mı?
Parmaklarımız bir ömür yazacaklarımıza
Dayanır mı?


Seni benden
Beni senden
Daha az anlayan birileri
Var mı acaba!

26 Ocak 2009 Pazartesi

Dalgalar nereye sürüklerse

Eskiden yalnız olmak boğardı beni
Uzun zamandır ne bir kız arkadaşım
Ne de hoşlandığım biri var
Duygularım köreliyor sanırım
Eskiden hep düşünürdüm
Neden bana azıcık ilgi gösteren
Her kadına aşık oluyorum diye
Sonradan anladım, bazı şeyleri
Yazabilmek için yapıyormuşum bunu.
Hayatımı birine bağlamak
Sınırlandırmak bana göre değil.
Ama içimde bir yerlerde
Birine bağlanmak duygusu var,
Hep de var olacak gibi
Ama kişiliğimde mani oluyor.
Şimdi sana aşığım diyemem.
Aşık olurum da diyemem.
Biliyorum saçmalıyorum ama böyle.
Hayatımı nereye sürükleyeceğim belli değilken
Birisine benimle sürüklen diyemem.
En iyisi bırakalım da dalgalar karar versin
Nereye sürüklerlerse oraya gidelim.
Eninde sonunda bir karaya çıkarız herhalde…

itaat ederim…

16 Ocak 2009 Cuma

Ağlama

Seninle ben bir dört duvar
Neden açılmaz kapılar
Ağlamaz mı hiç duvarlar
Biz topraktan doğmadık mı?


Bu da gelir
Bu da geçer
Ağlama gözlerim ağlama.


Senelerim boşa geçti
Ömür hep böylemi bitti
Sana ağıt yakan dilim
Neden gitme diyemedi.

Bu da gelir
Bu da geçer
Ağlama gözlerim ağlama.


"Ağlama – Göksel Baktagir"

13 Ocak 2009 Salı

Seçmek ya da ...

Seçtiklerimizi bildik hep
Seçmediklerimize şans tanımadık
Onların haklarını gasp ettik
Tanımadan yargıladık
Binler içinden biri seçtik
Binleri kaybettik
Bir seçim yaptık
Bin üzüldük
Bin ah işittik
Seçmediklerimizi düşünmedik
Onların yerine üzülmedik
Ya bir gün gelirde
Hesap sorarsa biri
O biri neye göre seçtin derse
Ne deriz?
Ne derim?
Ne dersin?
Görünüş değil mi?
Bütün hayatımızın manası bu muydu?
Gördüklerimiz.
Ya görmeseydik
Ya gözlerimiz olmasaydı!
Kulaklarımız!

Neyden etkilenirdik.
Dokunurduk değil mi?
Tasviri mümkün olmayan bedenlerimizi
Tanımlardık, sahte kelimelerle
Anlamlarını bizim yüklediğimiz
Saçmalıklarla…

Çok adiyiz
Kendimizi ifade etmek için
İfadeler bulup
Anlam yüklemişiz
Onları da anlatılması mümkün olmayan
Görüntülere anlam katmak için
Kullanmışız.
Saçmalık.

Kelimeler
Manasız harflerden oluşur
Harfler manasız çizgilerden
Çizgiler saçmalıklardan
Evet.
Saçmalamaya devam edelim o zaman
Ama şimdilik bu kadar yeter…

12 Ocak 2009 Pazartesi

Günaydın

Günaydın sana,
Hatunum…
Bütün günlerinde olmak dileğiyle,
Bütün dünlerinde hatıra olmak dileğiyle
Günaydın,
Özlemlerime ağlayan güzel kız.
Mahrum kalacaklarına inat
Mutlu olman dileğiyle....
Zamanlarımızı denk getiremediğimiz bir zaman da
Birbirimize sarılma arzusuyla yanarken,
Bu kadar uzakta olabilen bizlere günaydın.
Kaybederim, sahip olamam
Ya da sahip olsam da
Sahip çıkamamaktan korktuğum
Hatunum günaydın
Sana günaydınlardan kitap yazabilirim...
Ve en önemlisi..
Hep olmak istediğin şeyi olman için
Günaydın.
Dualarını ayırma gökyüzünden
Rahmetin ne zaman yağacağına
Ancak O karar verir.
bugünde beraberdik,
Uzakta olsak da...
Yarına söz veremem.
Önce uyanmalıyız sabaha...

Düşümde gördüm seni,
Birine benzettim hatırlayamadım…

9 Ocak 2009 Cuma

Sebep

Adımlarım merdivenlerde sürünürken
Yollarından kayboldu bedenim
Yalnızlığım…
Düşler aleminde kayboldum
Yönümü hayal edemiyorum
Yolsuzum…

Sabahları öpücüklerindi kahvaltılarım
Günlerimi tasvir edemiyorum
Sensizim…
Anlamsız cümleler kuruyorum
Farkındasın biliyorum.
Nerdesin…

7 Ocak 2009 Çarşamba

beni sev...

sevecek misin beni?
çok sev ama tamam mı?
böyle, nefes aldırmadan sev,
ruhumu daralt, öldür mesela
bedenim sığmasın yeryüzüne
ama sev beni, hem de çok sev
öle bir sevki;
sevemeyenler kıskansın bizi
ruhları çekilsin bedenlerinden
dünyaya gömülsün hepsi
yere göğe sığmayalım
yer çekiminden bağımsız olalım
öfkemiz, kuru bir soğuk olsun
sevincimiz, sevişmelerimiz gibi sıcak
ama sev beni, sen beni sev ki;
dünya krallığında
presensesim yapayım seni
kraliçeler gibi yaşatayım
öyle sev ki beni
melekler kıskansın
insanlar inandıklarından şüphe etsinler
inanmadıklarına, inanamasınlar misal
dualar uçuşsun kollarımızdan
mutluluklar damlasın gözyaşımızdan
dudaklarımızda biriksin sevgimiz
paylaşalım tuzlu sularımızı
öperken sevmelerimizi...
öyle bir sev ki beni
sevemeyenler delirsin
bir tek akıllı bir kalalım
aklımızda biz olalım
akıllardan çıkmayalım
acımadan, acıkmadan sev beni
kimseye aldırmadan
kimselerle anılmadan
kimsesiz kalmadan sev beni
ama ne olur çok sev beni...

3 ocak 2009/ 03:40

gözyaşlarımda gökkuşağı...

buz gibi bedenim ve alnımda ellerim
beynimi yemek üzeredir düşüncelerim
ağıtlarım baş ağrıtır,
yüksek tansiyonlu gecelerimde.
gözlerim nemlenir bazen
ağlayamam susarım
hep en sen sevdiklerime kızarım
ağlayamam susarım
gözlerim nemlenir ama akmaz gözyaşlarım.


çok sevdiklerimin arkasından baktım hep
dön diyemedim, gel diyemedim
gitme diyemedim....
seni sevdiğime bile ağlayamadım
ruhum güneşlerinde yanıyor
bir yağmur, bir gözyaşı istediğim
kalbimin kırıklarını
ruhumun oyuklarını dolduracak bir gözyaşı
yüzümden aksın, dudaklarıma düşsün
bir gözyaşı dileniyorum senden
sadece benden akacak bir gözyaşı
ruhumu ferahlatacak bir gözyaşı
özlemlerimi bitirecek, hatıralarımı silecek
yeni bir günün müjdesini verecek


hiçbişeyi silmez iyleştirmez biliyorum
gözlerimden gizlediklerim için istiyorum
gözlerimden esirgediklerim için
gözlerime bakanlar için
gözbebeklerimde canlananlar için
bir gözyaşı istiyorum
bütün bir dünyayı gökkuşağına boyacak
bir alem doğuracak
beni insanlaştıracak bir gözyaşı
kanatlarımdan vazgeçtim zaten
uçmaya da mecalim kalmadı demiştim
uzak diyarlar çok uzak oldular artık
bir köşede bir çöp gibi atılmışım
bir gözyaşı istiyorum
sokaklarını temizleyecek kalbimin
bana seni unutturcak
başka ağıtları susturacak
başka başkaları, daha başka yapacak
bir gözyaşı istiyorum
herşey için, herkes için...
ruhum için bir gözyaşı
bir gözyaşı istiyorum
ölüme kucak açacak bir gözyaşı.

Bir nedeni yok, olması gerekmez
altı üstü tuzlu su işte.


18.12.2008 Perşembe 02:44

msn saçmalıklarım...

aslında uzun zaman oldu
uzun zamandır düşünüyorum
ama daha yeni kalkıyor buğuları,
yeni kalkıyor sis perdesi
bu dünyaya unutulmayacak,
... bir isim bırakacağım
öfke, umut, huzur
aradıklarım yani
tam olarak değil ama olsun
sahip olamadıklarım gibi
sinirlenmeyi de sevmem ben pek
ben sadece insan olmaya çalışan biriyim
uzun zamandır...

bazı şeyleri erken teşhis ettim
15 yaşındaydım, ruhum öldüğünde
kendimi unutalı kaç sene olmuş
bir şey beklemeksizin
başkalarına feda edeli ömrümüzü
kendim için öldüm
öldüm diyorum arkadaş..
ölüm herşeye yeter mi?
herşey ölümle biter mi?
bir gün benim öldüğümü değil de
gömüldüğümü duyarsan
o gün biter belki
şeytan azap çeker mi?
az önce öğrendim çekermiş
şeytan melek değil mi?
melekler azap çekmezmiş
şeytan neden azap çekiyor.
ruhumda şeytani bir melek var
hissediyorum,
şeytan ruhlu bi insanım ben
biliyorum kızıyorsun bana
özellikle şu acı çekme konusunda
ben tercih etmedim bunu
şimdi de vazgeçemiyorum
gülmek deprem etkisi yaratıyor
sallıyor kalbimi, korkuyorum
ölmekten değil, gömülmekten...

5 ocak 2009 / 02:31