24 Şubat 2010 Çarşamba

Parmaklıklar ardında....

Sokağın köşesinden emin adımlarla döndüm. Yaptığım hareketin nelere sebep olacağından habersizce, eceline susamış bir sokak köpeği edasıyla onun bulunduğu kahveye doğru ilerledim. Kahvenin kapısında Kemal abi sigara yasağını çıkaranlara ağır hakaretler savunarak muhtemelen az önce makineden düşürdüğü sigarasını, uzun iç çekişlerle yudumluyordu. Beni gördüğünde gözleri fal taşı gibi açıldı, falımda ölüm vardı. Daha 2 nefes bile zar zor çekilen sigarayı yere atıp hızla içeri daldı. Saniyeler içinde bir feryat figan koptu içerde. Kahve ahalisi kapının önüne çıkmış, beni içeri almamaya uğraşırken terbiyesizler korosunun assolisti arka kapıdan kaçmaya çalışıyordu. Kıvrak bir hareketle kahvenin kapısına yığılan ve beni tutan adamlardan sıyrılıp, sokağın köşesinden, arka sokağa dolanıp kaçağın önünü kestim. Artık kaçacak yeri olmadığını ve ecelden kaçılmayacağını anlayan bu kişiliksiz insan donakaldı karşımda ve kaderine razı olur gibi dizlerinin üzerine çöktü. Her şeye razıymış gibi usulca kafasını kaldırdı ve bana baktı.

İnsan celladına, ölüme neden son kez bakma arzusu duyar ki. Azrail vakti gelince gelirmiş ya! Azrail’e ölüm davetiyesi yollayanlar, onlar ne halt ediyorlar? Onların vaktini kim getirmiş?

Belimden silahımı çektim ve binlerce yıldır sevdiği insana bir gül veriyormuşçasına
Mermiyi namluya yerleştirdim. O kadar mutlu olmuştu ki silahım, uzun zamandır görmediği ve özlediği sevdiğine sarılır gibi sarıldı mermiye. Sımsıkı kavradı sonra. Ve yeni bir hasret için vedalaştılar. O terbiyesiz ise karşımda çaresizce bana bakıyor ve af dileniyordu. Peki ya o hiç affetmiş miydi? Aman dileyene kıyan o değil miydi?

………………………………………………………………………………………………………………………………………….

2 hafta öncesi canlandı gözümde. O kadar terbiyesiz bir insandı ki karşımda yere çökmüş bekleyen, 2 hafta önce tam 2 hafta önce bu saatte 14 yaşındaki bir kız çocuğuna zorla yaptırmıştı. Ve bunu gören sadece bendim, görmez olaydım. Engel olamamıştım, geç kalmıştım biraz da. Bu terbiyesizin zorla yaptırmak istediğini kız yapmak istememiş ama zorlamıştı adam ve genç kız yapmak zorunda kalmıştı. Kızın çaresizce bana bakışı hala gözlerimin önünde. Lakin ben neden o an müdahale edemedim hiç bilmiyorum. Ne kadar da cahilmişim. Kıza öyle bir bakış atmıştım ki “yapmak zorundasın der gibi”. İnsan bazen çok okumuşu bilge sanıyor ya alakası yok. Her şeyin bir bedeli vardı ve bir şeyleri kazanmak için insanlar bir şey feda etmek zorundaydı. Şimdi onun sırası gelmişti. Hem onun sırası hem de fedakarlığın tam zamanı.

Yaşadığı bu olayla zaten yeterince aşağılanan ve gururu kırılan kız bu eziyete ve işkenceye 3 gün dayanabilmişti, 3 gün. 3 gün sonra ölüm haberini aldım. O lanet olası olayı 3 gün rüyamda gördüm her bir anını. Gördüğüm ama görmezden gelmeye çalıştığım anlarını. Artık dayanamıyordum. Midem gördüklerimi kaldıramaz, göz kapaklarım kapanmaz olmuştu. Ne yemek yiyebiliyordum ne de çok sevdiğim çayımı içebiliyordum. Gidip polise anlattım her şeyi bir bir, tane tane… Baş komiser Bey haklı olarak neden gördükten sonra anlatmadığımı sordu? Ona bunu yapan benim en iyi arkadaşım diyemedim… Korktum dedim, panikledim. Ben nerden bilecektim kızın intihar edeceğini. O sorgu ve sual çok sürmedi ve benden sonra da o adamı alıp sorguladılar. Her şeyi inkar etmiş karaktersiz. Tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmış. Dedim ya sorgu çok sürmedi diye… Yalan hem de alası. Karakoldan çıktıktan sonra olayları takip ettim. En yakın arkadaşımın serbest bırakıldığını öğrenince delirdim. İşte asıl sorgu o zaman başladı. Hadi kızın kendini öldürmesi bir nebze de olsa benim suçum değildi lakin bu adamın bu kadar adi bir suç işleyip de serbest dolaşması işte benim suçum buydu. Kendime yediremedim bunu. Günlerce düşündüm ne yapmalıyım diye. En yakın arkadaşlarıma bile anlatamadım bu durumu. Artık patlamak üzereydim ve dayanamıyordum. Kararımı verdim hem kendi hatamı telafi edecek hem de kendi adaletimi kendim sağlayacaktım. Baba yadigarını aldım akşam ezanı saatiydi. Tam çıkıyordum ezan okundu. Abdest alıp namazımı kıldım. Ve dua ettim bol bol. Daha günahı işlemeden tövbeye başlamıştım bile. Sonra her zaman takıldığımız kahveye doğru ağır ve kararlı adımlarla yürüdüm.

Sokağın köşesinden emin adımlarla döndüm. Yaptıklarımın neye sebep olacağının farkında mıydım bilmiyorum…

Ve şimdi tam önümde olması gerektiği yerde ve ecelini bekliyor. Çok az kaldı dedim içimden sabret. Senin o küçücük masum kıza çektirdiğin acıyı sana çektirmeyeceğim. Gözlerinden bir pişmanlık şeridi geçti. Sonra genç kızın gözleri. O kadar acılıydı ki dayanamadım. Gözlerim nemlendi. Silahı sol elime alıp sağ elimle sildim gözyaşlarımı. İçimden dedim ki bir insana nasıl yapılır bu. Bir insan buna neden zorlanır. Aklım almıyordu bu olanları. Düşünüyordum, taşınıyordum yok. Anlamıyordum. 21. Yüzyılda hala nasıl böyle şeyler olabilirdi. Bir öğretmen öğrencisine nasıl yapardı bunu. Bir öğretmen bir öğrencisine neden zorla kitap okutmaya çalışmıştı hiç anlamamıştım. Tetiğe bastım, o öldü. Kendime sıkacak cesareti bulamamıştım. Baba yadigarımı bir mermisine daha hasret bırakmaya, çifte kumruları ayırmaya kıyamamıştım. Şimdi bunları parmaklıklar ardından yazıyorum. Umarım bir hocanız bunu size zorla okutur diye...

.......eyüp ulugöl.....................19 Kasım 2009 Perşembe, 22:40:02..........

Deniz

Gözümden sakındığım gözlerini
Dikmişken benden habersiz
Uzakta bir yerlere,
Hüzünlü bakışlar atmaktasın ya şimdi..
Her telefon çalışında eskiye dair
Bazen hüzünlü bazen mutlu
Anıların canlanıyor ya kafanda...
Ve her seni seviyorum deyişinde
Çaresizce iltifatlarımla mahçup oluyorsun
Ve elinden bir şey gelmiyor ya...
Gözlerini gözlerimden,
Yüzünden gülümsemeni eksik etme,
Sen gül, ben bülbül olurum...


.....................eyüp ulugöl............20 Ekim 2009 Salı, 00:04:38.....